Ünlü Türk Bestekarı Itri

Itri

Klasik Türk müziğinin kubbe kubbe coşturan, yücelten, ilahi bir sesi ve nefesi olup gönülleri büyüleyen büyük Türk bestekârı Itrî’yi saygıyla anmak gerek…

Bayram Tekbîri ve Salât-ı Ümmiye’siyle minarelerden kandil kandil yere yağan, Na’t-ı Mevlâna’sıyla Mevlâna misali âşık olan, âşkla dolan büyük müzisyen Itrî, yarattığı şaheserlerle sadece kitaplarda değil, Türk milletinin gönlünde ve dilinde yaşamıştır. Bu yüzden doğum yılı kesin olarak bilinememektedir.

Ünlü Türk Bestekarı Itri Kimdir? Hayatı ve Yetişmesi

XVII. yüzyılın ortalarında, yaklaşık olarak 1640 yıllarında, İstanbul’da Yenikapı Mevlevihanesi yakınında, Yayla diye anılan semtte doğmuştur. Asıl adı Mustafa olup “Itrî” mahlasını şiirlerinde kullanmıştır. Mustafa, zengin ve kibar bir aileden gelir. Küçük yaşlardan itibaren müziğe büyük bir ilgi duymuştur.

Genç yaşında iyi bir öğrenim gören Itrî, zamanın konservatuvarları olarak görülen Mevlevîhanelere devam ederek mevlevî olmuş ve devrin önemli müzik ustalarından ders almıştır. Bu ustaların başında büyük bestekâr Tanburî Hafız Post bulunmaktadır. Aynı zamanda iyi bir şair olan Itrî’nin divanı günümüze ulaşmamış olsa da, dağınık hâlde bulunan şiirlerinden güçlü bir şair olduğu anlaşılmaktadır.

Galata Mevlevîhanesi ve Neyzenbaşılık

Itrî’nin ney üflediğine ve Galata Mevlevîhanesi’nde bir süre neyzenbaşılık yaptığına dair anlatılan meşhur bir hikâye vardır:

Sultan IV. Mehmed döneminde, İstanbul Galata Mevlevîhanesi’ne Derviş Çelebi şeyh olarak atanır. Şeyhin posta oturacağı gün geleneklere uygun olarak büyük bir ayin düzenlenir. Mukabele denilen bu tören esnasında, şeyhe gelen ziyaretçiler çeşitli kıymetli hediyeler getirirler. Ayinin başlamasına kısa bir süre kala, kapıdan soluk soluğa, fakir bir derviş girer. Kendisini görenler şaşkınlıkla birbirlerine bakarlar. Bu derviş, derin bir tevazu ile şeyhin elini öper ve koynundan çıkardığı neyi şeyhe uzatarak:

“Bu neyden başka dünyalığım yok. Bu niyâzımı bir hediye olarak kabul buyurunuz, efendim.” der.

Şeyh, neyi alır, öper ve dervişe sorar:

“Adın nedir?”

“Derviş Mustafa kulunuzum. Itrî de derler.”

“Bu ney senin mi?”

“Eyvallah!”

“Üfler misin?”

“Eyvallah…!”

Itrî ney’ini üflemeye başlar. Salon bir anda sessizleşir, herkes kulak kesilir. Bu ses, bu nefes, yürekten dökülen aşk nağmeleridir… Neyin inleyişiyle gönüller coşar, hıçkırıklar yükselir, duygular yoğunlaşır. Itrî’nin nefesi tükendiğinde başı şeyhin dizlerine düşer. Şeyh onu alnından öper ve ayağa kaldırarak:

“Biz postun bahtında, sen dostun gönül tahtında oturuyorsun. Tanrı aşk derdini artırsın. Aferin Itrî…” der.

Bu olaydan sonra Itrî, bir süre Galata Mevlevîhanesi’nin neyzenbaşısı olarak görev yapmış ve burada meşhur Na’t-ı Mevlâna’yı bestelemiştir.

Sanatı ve Eserleri

Itrî’nin müzik dehası yalnızca dinî eserlerle sınırlı değildir. Onun en bilinen eserlerinden bazıları şunlardır:

Bayram Tekbiri: Bugün hâlâ camilerde yankılanan, Osmanlı coğrafyasını aşarak İslam dünyasında da kabul gören bir şaheserdir.

Na’t-ı Mevlâna: Her Mevlevî ayininin başında okunan Rast makamındaki bu eser, 300 yıldan fazladır söylenmeye devam etmektedir.

Tûtî-i Mû’cize-gûyem, ne desem lâf değil… (Segâh Yürük Semâî): Sözleri Nef’î’ye ait olan bu eser, klasik Türk musikisinin zirve noktalarından biridir.

Gel ey nesîm-i sabâ, hatt-ı yardan ne haber… (İsfahan Zencîr Bestesi): Sözleri Nâbi’ye ait olan bu eser, yine onun en önemli besteleri arasındadır.

Itrî’nin, Osmanlı sarayındaki fasıllara katıldığı, Sultan IV. Mehmed ve Kırım Hanı Gazi Selim Giray tarafından takdir edildiği bilinmektedir. Binden fazla eser bestelediği söylense de günümüze ne yazık ki çok azı ulaşabilmiştir.

Doğa ve Bahçecilik Merakı

Itrî yalnızca müzikle değil, doğa ve bahçecilikle de ilgilenmiştir. Bahçesinde daha önce görülmemiş çiçekler ve meyveler yetiştirmiştir. İstanbul’un ünlü “Mustabey Armudu” ilk defa Itrî tarafından yetiştirilmiştir. Tabiata olan sevgisi, müziğindeki estetik duygusunu da beslemiştir.

Ölümü ve Mirası

Itrî’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmese de, ölüm yılı 1712’dir. Ocak ayında İstanbul’da vefat etmiş, Yenikapı Mevlevihanesi’nin dışına gömülmüştür. Ancak, mezarının tam yeri bugün bilinmemektedir.

Bugün hâlâ eserleriyle yaşamakta, her bayram sabahı, her Mevlevî ayini başladığında onun ezgileri gökyüzüne yükselmektedir. Türk musikisinin zirvesinde bir anıt gibi duran Itrî, sanatıyla asırları aşan bir isim olarak gönüllerde ve dillerde yaşamaya devam etmektedir.

Benzer Yazılar